07.01.2022

Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan ile Kente Dair

Kent dergisinin "Yaban için Kent" temalı altıncı sayısının Kente Dair bölümünde Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan ile buluştuk. Edirne’nin yaban hayatıyla ilişkisini, kültür projelerini ve gençlerle yaptıkları çalışmaları ile yeni projelerini ve gelecek planlarını Kent’e anlattı.

Marmara Belediyeler Birliği tarafından ikincisi düzenlenen ve uluslararası bir kent forumu olan Marmara Urban Forum (MARUF) 1-3 Ekim’de düzenlendi. Sizin de katıldığınız MARUF bu yılın rakamlarıyla dünya çapında bugüne kadar yapılan en büyük online kent forumu unvanını aldı. Sizce pandemi sebebiyle online olarak gerçekleştirilen MARUF21 nasıl geçti?

Öncelikle online etkinliklerin pandemi ile beraber yeni bir yöntem, bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığı tespitini yapmak gerekiyor. Online etkinlikler bu dönemde oldukça yaygınlaştı. Bir yandan hayatı daha pratik hale getiriyor, örneğin benim İstanbul'da fiziksel bir toplantıya katılmam için 6 saatimi ayırmam gerekiyordu. Çok daha pratik ama bizler duygusal bir toplumuz. Bu açıdan yüz yüze toplantının yerini hiçbir şey tutmuyor. Bu durum biraz da dilimizden kaynaklanıyor. Türkçede öyle jestler, öyle mimikler, öyle kelimeler var ki bazen 100 kelimede anlatacağınız şeyi bir mimikle, davranışla ya da vurgu ile anlatıyorsunuz. Bu sebeple bizler için yüz yüze toplantının yerini hiçbir şey alamaz, bu tartışılmaz. Diğer taraftan MARUF’u ben çok başarılı buluyorum. 2019 yılında gerçekleşen fiziksel forum da 2021’de gerçekleşen online forum da çok başarılıydı. Eski bir bürokrat olarak çok uzun yıllar benzer işler yaptım o yüzden ne kadar zor bir süreç olduğunu biliyorum. Etkinliğin bir yandan uluslararası olması, bir yandan da online olması zorluğunu arttırıyor. Tüm MARUF ekibini tebrik ediyorum. Dünyada sadece sizin sorunları ortaya koymanız ya da bölgesel sorunlarınıza dair çözümler bulmanız bir şey ifade etmiyor, bu çözümleri dünyaya da entegre etmeniz gerekiyor. İklim krizinde bir buçuk derecelik ısınmanın Marmara Denizi’ne etkileri olması gibi, küresel konularla yerel konular arasında bir bağ var. Yerel çözümlerden genel çözümlere doğru bir koridor bir pencere açmamız lazım. MARUF işte bunu başarıyor.

Yerelde çözümler üretmek üzerine MARUF21’de“Yaban için Kent” konusu üzerine ideathon düzenledik. Yaban hayat sadece Türkiye'de değil dünyada da bir kriz konusu... Türkiye’de sadece 2018 yılında 401 türün tehlikede olduğunu biliyoruz. Kentler de bu süreçte hem etkiye hem de sorumluluğa sahipler. Edirne Belediyesi olarak yaban hayat ve kent hayatını dengede tutmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Ekosistem çok önemli, evrendeki her canlının çok önemli bir amacı var. Einstein’ın dediği gibi “Arılar olmasa insanlık ancak 4 yıl yaşayabilir. Arılar döllenmezse; tozlanma olmaz, bitki olmaz, hayvan olmaz, sonunda da insan olmaz”. Afrika’dan somut bir örnek vereyim: 50 bin aslan 2 milyon kadar da antilop olan ülkede kaçak avlanmayla aslanları o kadar çok vuruyorlar ki sayıları 5 bine kadar düşüyor. Bunun sonucunda antilopların sayısı 2 milyondan 5 milyona kadar çıkıyor ve doğadaki her şeyi yemeye başlıyorlar. Meraları, otları yiyorlar, bunun sonucunda diğer hayvanlar beslenme sorunu yaşamaya başlıyor. Çözüm olarak suni döllenmelere başvuruyorlar, başka ülkelerden aslan getiriyorlar doğaya salıyorlar. Böylelikle sistemi korumaya çalışıyorlar. Edirne özelinden bir örnek de sivrisineklerle ilgili çalışmamız. 3 tane nehri var bu bölgenin ve Türkiye'nin en fazla çeltik ekimi yapılan bölgesi. Bizde durgun su çok olduğu için özellikle bahar aylarında ve yaz aylarında çok fazla sivrisinek olur. 4 yıl önce Almanya'dan bir vakıfla çalıştık ve sivrisinek popülasyonunu %5’lere kadar düşürdük. Bu sefer sudaki oksijen miktarı azaldı. Çünkü sivrisinekler sudaki oksijen oranını zenginleştiriyor. Böyle bir yan etki ile karşılaşınca doğal olarak çalışmayı yarıda bıraktık. Vatandaş şikâyet ediyor ama öte yandan o türü yok ettiğinizde ya da olması gereken sayının altına indirdiğinizde bu sefer de ekosistemde sorunlar yaşıyorsunuz. Yaban hayatını korumamız gerekiyor ama onu korurken kent bölgelerindeki doğal hayatı da korumamız gerekiyor. Bu ikisini birbirinden ayrı düşünmemek lazım. Edirne'nin akciğerleri diyebileceğimiz Karaağaç semtimizde büyük bir kent ormanımız var. Söğütlü Kent Ormanı’na bundan 15-20 yıl öncesine kadar pikniğe kahvaltıya gittiğimizde bir sürü sincap görüyorduk, şimdiyse tek tük görebiliyoruz. Neden? Çünkü ekosistemi bozuyoruz. Doğanın da bir tarzı var, bir yaşam süreci var. Siz onu kendinize uyarlamaya çalışırsanız bozarsınız. İnsanoğlu olarak aklımızı başına toplamazsak internetimiz olacak, lüks arabalarımız olacak, her şeyimiz olacak ama temiz içme suyu bulamayacağız, sağlıklı gıda bulamayacağız.İnsanoğlunun iki temel ihtiyacı var; temiz içme suyu ve sağlıklı gıda. İnternet olmazsa konforumuz bozulur, araçlar olmazsa programlara geç gideriz, şimdi İstanbul'a 2 saatte gidiyorum, o zaman iki ayda giderim ama yaşamaya devam ederim. Bizim yaban hayatı perspektifinde mottomuzun şu olması lazım: gelecek kuşaklara aldığımızdan daha sağlıklı bir dünya nasıl bırakabiliriz? Bu her anlamda gerekli ve mutlak surette olması gereken bir anlayış.

Yaban hayatının kentlerin içinde de olduğunu söylediniz. Biz de bu dönemde öğrendik ki yaban hayat alanları arasında koridor oluşturulması gerekiyor. Bu alanlar birbirine bağlantılı hale getirilmezse bitkiler ve hayvanlar kapana kısılıyor. Kentin dışındaki ve içindeki yaban hayatın koridorlarla birbirine bağlanması gerekiyor. Bu konuda Edirne özelinde nasıl işbirlikleriniz var?

Şehirleri biz planlıyoruz ve bunu plancılarla beraber yapıyoruz. Birkaç yıl öncesine kadar bir bölgeyi imara açacağımız zaman yol yapılıp yapılamayacağı, yolun nereden geçmesi gerektiği gibi konulara o bölgenin sadece topografyasına bakarak planlamak gibi yanlış bir anlayış vardı. Buraya kaç kat yükseklik vereyim, toplayacağı insan yoğunluğuna göre yeşil alan miktarını belirleyeyim, kaç okul kaç ibadethane ayırayım demekle bitmiyor iş. Artık şehirleri planlarken daha farklı kavramların ortaya çıktığını görüyoruz. Bugüne kadar bunlara bakmadık dünyada da bakan var mıydı şüpheli.  Bundan sonra planları yaparken sadece mimarların değil ziraat mühendislerinin, çevre aktivistlerinin bu planlama sürecine dahil edilmesinin gerekliliği ortaya çıktı. Edirne bu konuda şanslı illerden birisi çünkü şehrin çeperleri ile kırsal iç içe, yaban hayata bir anlamda ulaşabiliyorsunuz. 1500 dönümlük bir alanın planında ufak ufak onlarca yeşil alan vardı ama kentlinin ihtiyacı hem konforlu hem de şehirden uzak hissi verecek büyüklükte daha büyük yeşil alanlar. Biz de bu küçük alanları toparladık 112 dönümlük bir Kent Park yapıyoruz Edirne'de. Bunu yaparken kentteki insanların ağırlığını bir yöne vermektense kentin farklı yerlerine dağıtmak önemli. Yani kentte tek bir piknik alanı yaparsanız insanları hafta sonu oraya yoğunluktan dolayı gidemez hale getirirsiniz. Bunun yanında kent çevresinin canlı yaşamına da özen göstermeniz gerekiyor. Örneğin Osmanlı döneminden kalma Tavuk Ormanı’nda yetişen Edirne sümbülü vardır çok nadide bir endemik türdür. Şimdi onu korumaya çalışıyoruz. Tek bir bitki deyip geçmiyoruz çünkü o da bu ekosistemi tamamlayan önemli bir parça.

Değişen ihtiyaçlardan bahsettiniz. Geçtiğimiz yıllarda ihtiyaçlarımızı en çok değiştiren ve mevcut kent paradigmalarını düşündüren COVID-19 pandemisini atlattık. Bize tekrar birlikte çalışmanın önemini hatırlattı. Bu birlikteliği ve çok sesliliği artırmak ve kent paydaşlarının yerel yönetime katılımını sağlamak adına planlarınız neler? Yerel yönetimlerin bu bağlamdaki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Edirne bu anlamda katılıma daha açık bir il. Örneğin 2 hafta önce Edirne Kent Konseyi ev sahipliğinde Türkiye Kent Konseyleri platformunu burada gerçekleştirdik. İklim krizi konusunda çok önemli bir çalışma yaptı arkadaşlarımız ve ortaya güzel bir sonuç raporu çıktı. Kent Konseyi 2006'da Türkiye'nin gündemine giren yeni bir oluşum, yeni bir kavram. Fakat biz Edirne'de öteden beri toplum örgütleri, odalar ve yardım kuruluşları ile beraber çalışıyoruz. Bunlar şehrin dinamikleri baktığımızda hepsi belediye başkanının fahri danışmanları ve bu insanlar sizden bir ücret istemiyorlar, sadece onları dinlemenizi istiyorlar ve belediye başkanının yapması gereken herkesi dinlemek ya da tersinden bakarsanız yapmaması gereken şey “bana ne” demek. Çünkü kentteki her şey sizi ilgilendiriyor. Mesela elektriğin belediye ile bir ilgisi yok ama sizi ilgilendiriyor, trafoyu koyduğu yer sizi ilgilendiriyor, kahvehaneler sizi ilgilendiriyor, halk orada toplanıyor. İnsanın olduğu her yer ve her şey belediye başkanının doğrudan ilgi alanında olmalı. Belediye başkanı için beni ilgilendirmiyor diye bir kavram olmamalı. Şehri şehirden ayrı yönetemezsiniz, onları önemsemek durumundasınız. Şehir hakkında kimin bir fikri varsa onları dinlemek zorundasınız. Bazısı gerçekleşebilir, bazısı gerçekleşemez ama mutlaka dinlenmesi gerekir.

Tarihi mirasları ve diğer bütün değerlerimizi aktarmayı planladığımız gençlerle ilgili, onların enerjisini kullanmak, şehre katmak ile ilgili nasıl çalışmalarınız var?

Edirne aynı zamanda bir öğrenci kenti, üniversite kenti. Nüfusumuzun yüzde 20'sini üniversite öğrencileri oluşturuyor. Bu çok büyük bir rakam ve ben gençlerin bizden daha iyi donanıma sahip olduklarını düşünüyorum. Bu bağlamda gençlerin bu potansiyelin değerlendirmemiz gerekiyor, ülkenin yaşamına, kentin yaşamına katmamız gerekiyor. Gençlerle dönem dönem bir araya geliyorum. Yakın zamanda da bir arama konferansı yapacağız. Sabit bir konu belirlemedik, daha çok beyin fırtınası yapacağız. Gençler düşüncelerini söyleyecek, sonra içlerinden iyi fikirleri seçerek ilerleyeceğiz.

Kent dergisinde belediye başkanlarına gelecekte kentlerini nasıl gördüklerini soruyoruz. Siz Edirne’yi ileride nasıl bir şehir olarak görüyorsunuz?

Kültür sanat çok önemli. Okumak sadece yazılı olanları okumaktan ibaret değildir. Elimize bir metin alıp okuyoruz fakat bir tabloya baktığımız zaman onu da okumamız gerekiyor, bir parça dinlediğimiz zaman onu da okumamız gerekiyor. Hayatın başka bir okuması var. Bu her resmi anlayacağız anlamında değil ama bir eseri gördüğümüzde onun hakkında bir yargımızın olması, bakış açımızın olması gerekiyor. Yaratıcılık diyoruz ya, kültür sanat ve spor yaratıcılıktır. Şimdi semt sahaları yapıyoruz. Geçtiğimiz 29 Ekim’de bir tanesinin açılışını yaptık. O çocukların mutluluğu dünyalara bedel. Yeni bir kültür merkezi açıyoruz Edirne'de: Atatürk Kültür Merkezi ve Belediye Konservatuarı. Kültür merkezinin yapısının haricinde asıl önemsediğim konservatuar kısmı. Burada 37 tane farklı büyüklükte atölyelerimiz var. Burası için hayalim sabah 10’dan akşam 10’a kadar açık olan, 7’den 70’e insanların vızır vızır girip çıktığı, bir odada ebru sanatı çalışılırken diğerinde tiyatro provası alındığı ötekinde senfoni orkestrasının konsere hazırlandığı bir kültür merkezi. Burada yılbaşından itibaren her ay bir klasik müzik konseri düzenleyeceğiz, yetiştirme durumuna göre de 3 ayda bir mutlaka yeni bir oyun. Burada amacımız Edirne’yi ileri taşımak. Yaptığınız yollar iyidir, mimari çalışmalar güzeldir, taşıtlar güzeldir fakat şehri bunlar ileri taşımaz. Şehirleri ileriye taşıyan kültür ve sanatıdır. Edirne’nin böyle bir temeli var bu alanda da öne çıkan bir şehirdi. Sadece biraz üzeri tozlanmıştı. Tekrar üzerini parlatıyoruz, tozunu alıyoruz.

*Bu yazı, Kent dergisinin Ekim-Aralık 2021 tarihli altıncı sayısında yayımlanmıştır.

*Derginin tamamını MBB Kültür Yayınları sitesinden buraya tıklayarak indirebilirsiniz.