21.04.2021

Rüya Şehirler: Modern Kentlere Yönelik Fikirler, Tasarımlar ve Müdahaleler

Tarihçi ve peyzaj tasarımcısı Wade Graham, Rüya Şehirler’de iki yüzyıldır kentsel planlama ve tasarımı etkileyen yedi fikrin modern şehirleri nasıl biçimlendirdiğine odaklanıyor.

YAZAN: Doç. Dr. Murat Şentürk

Her bölümde tasarım fikirlerini mimarların ve düşünürlerin hayatı ekseninde ele alır: Romantik Şehir (Bertram Goodhue, kaleler), Düzenli Şehir (Daniel Burnham, anıtlar), Akılcı Şehir (Le Corbusier, Robert Moses, beton bloklar), Karşı Şehir (Frank Lloyd Wright, kır evleri), Kendi Kendini Örgütleyen Şehir (Jane Jacobs, Andes Duany, mercanlar), Alışveriş Şehirleri (Victor Gruen, Jon Jerde, alışveriş merkezleri), ve tekno-ekolojik şehirler (Kenzo Tange, Norman Foster, habitatlar). Graham, fikirler ile yapılı çevre arasındaki ilişkiyi ve mimarlığın sosyal, çevresel ve politik bağlamla nasıl etkileşime girdiğini gösterir.

Modern şehirler için tasarımlar, bir niyet, iddia, tepki ya da karşı tepki olarak geliştirilmiş olabilir. Ama nihayetinde nasıl yaşamamız gerektiğine dair fikirleri ve mekânsal formları içerir. Graham, mimari yapıları, onları inşa edenlerin arzularının bir ifadesi, amaçlarının bir yansıması, davranışları biçimlendirmelerinin bir yolu olarak niteler. Ona göre tasarımlar, kamusal ve özel mekânın gündelik hayattaki sınırlarını yeniden tanımlar, geleneksel şehirlerden farklı olarak topoğrafya, jeoloji, iklim koşulları ile ilgilenmez, yerel çeşitliliği dikkate almaz ve şehirler giderek birbirine benzer görünür. Ele alınan "vizyoner düşünürlerin" tamamı, kendi mimari anlayışlarıyla "ilerleme kaydetmeyi” amaçlar ve kendi işlerini “modern şehir hastalıklarını tedavi etmek üzere bir tür hekimlik olarak betimler.” Ne tür bir niyet ve biçim taşırsa taşısın amaç aynıdır: Yapılı çevreyi yeniden biçimlendirerek maneviyatı ve ruhu dönüştürmek. Fakat tasarımların bu amacı ne kadar gerçekleştirdiği tartışmalıdır hatta bazen iyileştirmek yerine şehirdeki topluluk hissini yok etmek gibi durumu daha da kötüleştiren sonuçları olmuştur. Graham, ütopya önermek ya da şehirlerin başarısızlıklarını anlatmak yerine çoğu denenmemiş hayalleri ve niyetleri göstermek amacındadır. Bunun için her bölümde ayrı bir tasarım fikrine ve vizyonere odaklanır.

Graham’a göre romantik banliyöler, geçmişe ait tasarımlarla modern kentin temsillerinden (iş, yoğunluk vb.) ve çürümüşlüğünden uzak hem erdem hem de güven sağlıyordu. Yeni zenginler paralarını aklayabilecekleri ve sonradan görmeliklerini saklayabilecekleri kalelere sığınabiliyordu. Modern kentten kaçılan “modern kentler olarak Romantik Banliyöler” farklı olma hissini yaşatma ve eski mimari üslubu yeniden yaratma arzusudur. Endüstriyel modernlik gibi yeryüzünde yayılan Romantik banliyöler, kırsaldadır, karma öğeler barındırmaz, konutlar birbirine uzaktır, araba bağımlıdır, kıvrımlı sokaklara ve doğal peyzaja sahiptir.

Gökdelen ve güzel şehir adı verilen imparatorluk şehir planlaması 20. yüzyıldaki iki evrensel kent biçimidir. Düzenli şehir her siyasi çizgiden (faşist, komünist, demokrat vb.) modern kent kurucularına model olmuştur: Binalarda simetrik modernist uygulamalar ve düz, ağaç sıralı yollarla kaplı sokaklar ve anıtlarla süslenmiş meydanlar.

Beton blokları modernliğin ilerleyişiyle birlikte kaçınılmaz gibi görünebilir ama aslında mekanik bir kökenin göstergesidir. Artan nüfusa konut ihtiyacının ve arabalarla uyumlu kent yaratmanın akılcı seçimi olarak gözükmüştür. Beton blokların artması ortak arzuya ve modern inşaat tekniklerinin benimseyerek modern dünyaya katılmaya dayanır. Cazibesinin temeli ütopik bir arzuya dayanmaktadır: “...dünyayı kendi kentsel hatalarından kurtarma tasarısıdır.”

Kentin dışında tarımsal olarak kendine yeterliliği öneren kır evlerinin yer aldığı karşı şehir, yatakhane ya da emekli evleri olarak görülmüştür. Bu alanların işlevsel merkezleri yoktur, araba bağımlıdır ve yayılmacıdır.

Kendi kendini örgütleyen şehirde kamusal mekânlar ve komşuluk birimleri planlanır, alışveriş ve diğer hizmetler için merkez yürüme mesafesinde yer alır. Yollar süper-bloklarla kesilmez ve özel ve kamusal mekânlar arasında bağlantılar oluşturulur. Yerleşimlerde karma kullanım ilkesi gözetilir ve farklı türlerde (yaya, bisiklet vb.) ulaşıma göre düzenlemeler yapılır.

Alışverişin tasarlanması çok eski zamanlardan beri şehir tasarımının ayrılmaz parçası ve kentteki gelişmelere yön verebilmektedir. Alışveriş merkezleri otoyollarla daha çok kent merkezi dışında yer alırken özellikle ekonomik sorunları olan bölgelerde yeni bir kent imgesinin oluşmasında rol oynamıştır. Alışveriş merkezleri bazen gerçek bir sokağı taklit ederek gerçek gibi görünmeye çalışabilir ya da abartılı bir temaya sahip olabilir.

Ekolojiyi düzenlemeyi ve tasarruf etmeyi hedefleyen tekno-ekolojik kent fikri, teknoloji becerisiyle doğal çevreyle iletişimde olmak ve hatta onu kontrol etmek isteyen bir düşünceye dayanmaktadır. Yenilikçi yapı tekniklerini kullanılarak çelikten, betondan ve camdan inşa edilen yapılar bütünleşik kullanımın yanı sıra çevresel uyumu da öncelemektedir. Tasarımlar iklim, su, geri dönüşüm, gıda güvenliği ve enerji sürdürülebilirlik çerçevesinde ele alınır.

Graham, bahsi geçen eğilimlere ilişkin tanıları, örnekleri, farklı biçimleri içeren saha rehberini her bölümün sonunda sunmaktadır. Bu rehberler uygulayıcıların fikirler ile yapılar ve şehirler arasındaki ilişkiyi kurmasını sağlar. Ayrıca eğilimlerin örneklerine ilişkin görseller de her bölümün sonunda yer alır. Görsellerin metinde ilgili yerde olması okumayı rahatlatma imkânına sahipken bölüm sonunda olması da rehberle birlikte görmeyi kolaylaştırmaktadır.

Kentsel yenilemeye ve şehir planlamaya ilişkin yedi eğilimin dışında kitap modern mimarlık ve kentleşme tarihi olarak da okunabilir. Kitap, mimar ve şehir plancısı olmayanların tasarım, planlama ve kentsel müdahaleler arasındaki ilişkiyi, süreklilikleri ve değişimleri ve modern kentleri biçimlendiren tasarımların kökenlerine dair kişisel ve toplumsal boyutları rahatlıkla görebileceği bir içeriğe ve üsluba sahip.

Kitapta tasarımları gerçeğe dönüştürmek için yapılan kentsel müdahalelerin tarihini okumak ve “başarılar” ya da “başarısızlıkları” görmek isteyenler için detaylı örnekler yer alıyor. Sınırlılık ise çoğunlukla örneklerin ABD’deki kentlere (New York’a ve Los Angeles’a) ayrılması. Ancak örnekler bazen Batı Avrupa’ya ve bazen de Uzak Doğu’ya uzanıyor.

Kitabın ilk dört bölümü daha iyi araştırılmış ve kapsayıcıdır. Diğer bölümlerin görece zayıflığı ise kitabın temel amacını gerçekleştirmesine gölge düşürmüyor. Benjamin’in Pasajlar’ına benzeyen tasarımıyla kitapta, her bir eğilim kişiler ve onların öyküleriyle somutlaşır. Biyografiler ile tasarımlar arasındaki ilişkiler bazen kopar, ama mimarların karakter gelişimleri ve hikayeleri dönemin siyasi, ekonomik ve kültürel özellikleri ile iç içe ustalıkla anlatılıyor. Fikirlerin ve tasarımların kültür tarihine ilişkin detaylarının yanı sıra sosyal teori, edebiyat ve sanattaki kökenlerine yönelik açıklamalar ve verilen uçlar kitabı daha değerli kılıyor.

*Bu yazı, Kent dergisinin Nisan-Haziran 2020 tarihli ilk sayısında yayımlanmıştır.

*Derginin tamamını okumak için tıklayınız.